5 Ağustos 2011 Cuma

Söyleşi: Enver Ercan . Emine Gürbüz & Alper İlhan


   
   

   
   
   düşLE: Yıllardır Türkiye'de dergicilikle uğraşıyorsunuz, öncelikle oradan başlayalım. Türkiye'deki edebiyat dergilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
   
   Enver Ercan: Edebiyat dergiciliğinin ne düzeyde olduğunu iki bölümde açıklayabiliriz, nicel ve nitel olarak. Elbette ki dünden bugüne baktığımızda edebiyatın geçirdiği evreleri de göz önünde tutarsak nicelik olarak şu anda en iyi dönemini yaşıyor olabiliriz. Geçmişe dönük yaşamayan bir adam olduğumdan da kaynaklanıyor bu, eminim ki on sene sonra, yirmi sene sonra edebiyat dergilerinin nitelik olarak durumu çok daha iyi olacak. Nicelik olarak da şunu söyleyebilirim, bugün daha görsel bir dünyada yaşıyoruz. Bu nedenle edebiyat dergileri eskisi kadar toplumsal anlamda bir ihtiyaç uyandırmıyor. Bunu karamsar bir tablo çizmek için söylemiyorum. 'Varlık' dergisinin yetmişinci yıl kutlamaları çerçevesinde Füsun Akatlı'nın söylediği önemli bir saptamaydı bu. Dergiler eskisi gibi ihtiyaç yaratmıyor düşüncesindeydi, buna katlıyorum. Füsun Hanım'ın dediği anlamda edebiyatın kendisi de toplumsal anlamda bir ihtiyaç yaratmıyor. Bugün nitelikli edebiyat da, nitelikli dergiler de okur katında yani edebiyat sever, şiir sever, öyküyle ilgilenen, kültürle derinden ilgilenen insanların katında bir ihtiyaç yaratıyor. Toplumsal bir ihtiyaç bugün artık söz konusu değil... Türkiye'nin altmışlı, yetmişli yıllarını düşündüğümüzde insanlar kendilerini inşa etme ve oluşturma aracı olarak en başta edebiyatı, kitapları, dergileri görüyorlardı. Kitapların, dergilerin içinden geçmemiş ve edebiyatla sıkı bağlar kurmamış bir kişinin aydın olması pek mümkün değildi. Bugün görüyorum, edebiyat dışındaki çevremde de görüyorum, edebiyatla çok da ilgili olmayan ama gerçekten de aydın diyebileceğimiz insanlar tanıyorum. İnsanların kendi oluşturma, kendini inşa etme araçları çeşitlendi, fazlalaştı. İnsanlar değişik alanlardan da faydalanarak kendilerini oluşturabiliyorlar artık. Bu iyi mi kötü mü? Elbette ben edebiyatla, dergiyle ilgilenen bir insan olduğumdan benim için iyi değil. Bundan sonra nicel anlamda daha farklı olacağını da düşünmüyorum. Nitel anlamda her yeni gelen kuşağın daha iyi şeyler yapacağına inanıyorum. Benim kişisel yapımdan da kaynaklanıyor bu...
   
   
   düşLE: 'Varlık'da Genel Yayın Yönetmenliği yaparken 'Yasakmeyve' geldi, şimdi de 'Siyahi' ¹ yoldaymış söyleşiden önce konuştuğumuz kadarıyla... Bu bir ihtiyaç mı?
   
   Enver Ercan: Bu biraz benim ve çevremdeki arkadaşlarımın ihtiyacından kaynaklanıyor. Bir dergi, okurları düşünerek çıkmaz. Bir dergi, bir şeyi kurcalamak istiyordur, söyleyecek sözü vardır, kendi çapınca ve gücüne bir tavır sergilemek istiyordur... Bu heyecanı yatıştırmanın en temiz yolu da bir dergiyi, bir kitabı yayınlamaktır. 'Yasakmeyve'yi çıkartırken bana buna benzer sorular soruldu. 'Varlık' dergisi elinde varken, neden 'Yasakmeyve' diye bir şiir dergisi çıkartıyorsun, denildi. Nedeni çok basit aslında. Bir kere şiir üzerine ciddi anlamda yapılmış çalışmaları 'Varlık' gibi bir deride yayınlayamazsınız, o çalışmalar otuz - kırk sayfa oluyor. Halbuki bu tür yazıların da yayınlanabileceği dergiler olması gerek. Şâirleri derli toplu derinlemesine irdeleyecek dosyaların hazırlanabileceği ya da şiirin değişik sorunlarını, geçmişini, bugününü, Divan Şiiri boyutunda, tasavvuf boyutunda, tekno edebiyat boyutunda kurcalayacak ürünlerin hazırlanıp yayınlanması gerekiyor. Bu konuda söz almak isteyen, söz söylemek isteyen insanlar var. Fakat bildiğimiz klasik edebiyat dergilerinde bu denli sayfa ayrılması mümkün değil. Yine de dediğim en başta benim ve çevremdeki insanların ortak hareketinden kaynaklanan bir şey bu. 'Siyahi' dergisi, bir siyasi dergi olacak. Alternatif arayışların, politikaların kendini ifade edebileceği bir dergi olacak, adı da üzerinde zaten. Anarşist bir tavrı olacak, ama sadece anarşizmle sınırlı kalmayıp alternatif politikaları da içinde barındıracak. Bu da bana sorarsınız bir ihtiyaç. Şu anda siyasi dergilerin büyük çoğunluğu klasik anlamda politika yapıyorlar. Politikayı hem güncel anlamda, hem de geniş anlamda büyük harfle yazılan politikayı Türkiye'de yansımasına bakınca biraz 1950 - 1960 model buluyorum. Çoğunlukla gördüğüm, dergilerdeki referansların hâlâ 20. yüzyılın ilk bölümünde yaşamış insanlardan olması. Halbuki onlar bizim ustalarımızdır, kaynaklarımızdır ama bugün neler oluyor, neler tartışılıyor sormuyor kimse. Dergilerde ya da yayın organlarında parça parça yayınlanıyor, ben daha derli toplu bir dergide vücut bulmasından, orada toplanmasından yanayım. Bu da bir ihtiyaç...
   
   
   düşLE: 'Varlık'ta öyküleri değerlendirdiğiniz, 'Yasakmeyve'de şiirler... çok tartışılan bir konudur kıstas nedir sizce seçmede?
   
   Enver Ercan: Burada kıstas kişilerin kendi öznel yaklaşımlarıdır. Öyle olduğu için de 1990'larda 'Varlık' dergisinde başlattığım bir hareket oldu. Her iki ayda bir gelen öykü ve şiirleri bir usta öykücü, şâir değerlendiriyordu. Hattâ biz onu şiirde Hilmi Yavuz, öyküde Tomris Uyar'la başlatmıştık. Kimler oldu... Türk Şiiri'nden örnek vermek gerekirse... Hilmi Yavuz da oldu, Enis Batur da oldu, Ece Ayhan da oldu, Şükran Kurdakul da oldu, Kemal Özer de oldu. Ben burada değişik şiir anlayışlarına sahip ustaların gelen şiirleri derginin sadece genel yayın yönetmenin bakışından kurtarıp incelemelerini, böylece genç arkadaşlara daha büyük olanaklar verebilmeyi hedefledim. 'Yasakmeyve'de ne yapıyoruz... "Şâirin Genci" isimli bir bölümümüz var, o bölüm 'Yasakmeyve' bir şiir dergisi olduğu için daha farklı olsun istedim. Bana bir usta telefon açıyor mesela, benim çok güvendiğim bir şâir var, diyor. Tamam diyorum, üç tane dört tane şiirini seç yayınlayalım; ama sen de onunla, şiiriyle ilgili yazı yazacaksın. Nitekim şimdiye kadar, küçük iskender iki şâir lanse etti, Ataol Behramoğlu bir şâir lanse etti, Metin Cengiz bir şâir lense etti, şimdi on birinci sayıda Nihat Behram bir şâir lanse edecek... Her çıkardığım ya da başında bulunduğum dergide amacım şudur, sadece benim tek bakışım, öznel değerlendirmem olmasın. Nesnellik, demokrasi, eşitlik yoktur sanat yapıtında. Bir tanesi mutlaka daha iyi yazıyordur, daha iyidir. Buna inanan bir insan olduğum için amacım elden geldiğince genç arkadaşların heveslerini bir bilinç düzeyine taşıyıp daha nitelikli ürünler ortaya koymalarına olanak sağlamak. Şimdiye kadar benim bulduğum en akılcı yol bu oldu... Ama sizin gibi genç arkadaşlardan daha değişik öneriler gelirse onlara da açığım.
   
   
   düşLE: Sizin eserlerinize geçersek, çok uzun vadede geliyor kitaplarınız. Bunun sebebi ne, yoğunluk mu, nitelik meselesi mi, değişim hareketi beklemek mi, arayış mı?
   
   Enver Ercan: Bu söylediklerin çok güzel, hepsi de geçerli. Bunun farkındayım, hattâ bir antolojide benden alınan şiirlerin neden az olduğunu sordu okurlar. Ben de dedim ki, zaten üç tane şiir kitabım var, o kadar şiir alıyorlar. On tane şiir kitabım, arkasında hakikaten durabileceğim on tane şiir kitabım olsaydı ve benden üç şiir alsalardı onun hesabını sorardım(!) Şimdiyse haddimi bilirim. Birçok nedenden kaynaklanıyor, değişim arayışı var mesela. Gerçekten de öyle, bugün internet ortamında bir dergi yayınlıyorsunuz, bunu da orada yayınlayacaksınız. 'Yasakmeyve'nin onuncu sayısında yayınladığımız bir tekno edebiyat dosyası vardı, orada adamlar şiir yazıyor, şiirin ortasında müzik giriyor, müzik bittikten sonra şiir devam ediyor ve şiiri üç dakikalık bir filmle bitiyor. Farklı arayışlar var, diyeceksiniz ki çok uç şeyler. Hayır, bu çok kısa zamanda gündelik hayatımızda da yer alacak. Şiirin de, şâirlerin de arayışlar içine girmesi gerekiyor. Siz de edebiyat ortamlarına geliyorsunuz örneğin, şiirleri dinliyorsunuz. Hissediyorum, pek çok şiir genç arkadaşların dalını bile kıpırdatmıyor. Neden? O kadar renkli, açılımlı, geniş bir hayat yaşıyor ki insanlar. Bir şâirin kendi iç duygularını ya da acılarını anlatması, o acıyı senin benim kılamıyorsa, kılacak güçte değilse senin hiç umurunda bile olmuyor. Kitaplar satılmıyor falan deniyor ya... Bu sadece eğitim sistemiyle açıklanamaz öyle söylendiği gibi. Birçok nedeni var, bir tanesi de bu. Benim özelime gelince, gerçekten sözlerin doğru, bir arayış içindeyim ve farklı şeyler söylemek istiyorum. Yoksa yazmakta olduğum şiir çoğaltılır, bu bana uygun değil. Çoğaltarak yazan şâirler var, onların iyileri de var. Hiçbir zaman onlara da bir şey demem, benim anlayışım bu değil. Ama şimdi üzerimde çalıştığım şiir kitabını aklıma, zihnime oturttuğum zaman yayınlarım. Onu bitirirsem de hiç düşünmem hangi yayınevi basar diye... hiçbir şey olmazsa borç para bulur kendim basarım, benim yaklaşımım odur.
   
   
   düşLE: Antolojilerin edebiyata katkısı nedir sizce?
   
   Enver Ercan: Tehlikeli bir soru sordunuz, çünkü ben de birçok antoloji hazırladım. Fakat hazırladığım antolojilerde dikkat ederseniz hep belirli bir alan içeriği vardır. Mesela "Kadınların Aklından Geçen Öyküler", "Erkeklerin Aklından Geçen Öyküler", "Gergin Yıllar Antoljisi", "Aşıklar Antoljisi (????)" diye bir dörtleme yaptım. Halbuki bunu o yayınevi için yirmiye çıkartsam, hiç de niye yaptın demeyeceklerdi bana. Hattâ böyle bir beklentileri de vardı. Fakat benim kafamda o anda böyle bir atraksiyon geçti, şova dönük değil kendi zihnimde olan bir şeydi. Beş de olabilirdi bu, on da olabilirdi. Kitapların isimleri biraz artistiktir, ama içlerine baktığınız zaman mesela Çehov'dan Bachman (??)'ydı öyküler. Öyle hafif, uyduruk öyküler değildir. Ben gerçekten olması gerektiğini düşündüğüm zaman yapıyorum bir antolojiyi. Dikkat edersen hiçbir zaman Büyük Türk Şiiri Antolojisi gibi çalışmalara girmedim, öneriler var ama. Mesela "Bizans'tan Günümüze İstanbul Şiirleri Antolojisi" yaptım, fena mı yani? Şu anda birçok İstanbul şiirleri antolojisi var, ama benim antolojimde Bizanslı şâirlerin de yazdığı şiirler var, Divan şâirleri de var, Cumhuriyet Dönemi şâirleri de var... Bu bir değişiklik. Düşünebiliyor musunuz, İstanbul için yazılan ilk şiir, bilinen kaynaklara M. Ö. 300 olarak geçmiş ve bu şiir bir kadın tarafından yazılmış. Bunu vurgulamak ve bunu yazmak hoşuma gitti benim. Antolojilerin genel olarak şu anlamda yararına inanıyorum, okurun yazara âşinalık kazanması. Ama o kadardır, bir şâir ya da şiir öğrenmek isteyen kişi antolojiden şiir okuyup ben oldum diyemez. Şu faydası da vardır, yüz tane - iki yüz tane şâirin bulunduğu bir antolojide şiirleri okursunuz, ondan sonra okur olarak sizin meşrebinize uygun şâirleri tespit edip onların kitaplarını edinirsiniz. Onların bütün kitaplarına açılan kapıdır antolojiler, bu anlamda faydası vardır. Hattâ okur, şiir yazmak için çaba harcıyorsa antolojilerin bu bakımdan da bir yararı vardır. Mesela bir antolojiyi açarsınız, orada Enver Ercan isimli bir şâirin ismi sizi ilgilendirmez, ama küçük iskender'in şiirleri size yakın gelir. Böyle olunca da antolojiler yazma sürecinde yönlendirici olur.
   
   
   düşLE: Bu aralar yine tartışılan bir konu... Halk Şiiri'ne ve Divan Şiiri'ne nasıl bakıyorsunuz?
   
   Enver Ercan: Halk Şiiri de Divan Şiiri de siyaset bakışım gibi, yani benim yararlanabileceğim kaynaklardır onlar. Sen genç bir şâir olarak kendi geleneğini oluşturmakla yükümlüsün. Bu geleneğin içine Divan Şiiri girmeyebilir, hiç kimse de seni suçlayamaz. Divan Şiiri olmadan olur mu falan gibi sözleri de kabul etmiyorum. Aynı durum Halk Şiiri için de geçerli, Halk Şiiri'yle de hiç ilgilenmeyebilirsin. Ben şunu söylüyorum, bunlar konusunda biraz fikir sahibi olmanın senin şâirlik serüvenine faydası vardır. Birisinden ritmi yakalarsın, birisinden ses özelliğini algılarsan, bir diğerinden heceyi öğrenirsin... Nitekim bir takım yeni şâirler burada şiirlerini okudular, baktığımız zaman belli ki bir şâir kitap karıştırmış, sıfatlarla yazıyor şiiri; fakat imgenin o olmadığını Fuzuli'den öğrenebilir. Başka bir örnek, kendi iç acılarını, üzüntülerini yazıyor, uzun uzun da anlatıyor; ama Pir Sultan Abdal'ı okuduğu zaman politik şiirin beş yüz yıl evvel bile böyle sıradan ifade edilmediğini görüyor. Bunlardan bahsediyorum... Sen şâirsen her şey senin için malzemedir. Sokak, şehir, kitaplar... gerisi hikâyedir! Bütün kitaplar hayatın sağlamasını yapmalı, şâirler de öyle. Şâirler de senin yazacağın şiirin sağlamasını yapmaya yarar. Türk Şiiri Antolojisi içinde sen de eklemlenmek istiyorsan o halkaya ne katacağını, nasıl eklemleneceğini bilmek için halkayı tanımak zorundasın, yoksa ne yapabilirsin ki...
   
   
   düşLE: Çok teşekkür ederiz...
   
   Enver Ercan: Ben teşekkür ederim.
   
   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder